542- İmamiye Şiası öldüğünde onu yıkamak,
kefenlemek ve üzerine namaz kılıp bir kabre gömmek, her mükellef için bir
farzdır; ancak bazıları yaparsa, bu görev diğerlerinin üzerinden kalkmış olur.
Hiç kimse bu görevi yapmazsa, bütün herkes günah işlemiş olur. Farz ihtiyat
gereği İmamiye Şiası olmayan Müslüman da aynı hükmü taşır.
543- Ölünün işleriyle ilgilenen biri olursa,
diğerlerinin teşebbüs etmeleri farz olmaz. Ancak o, yarıda bırakırsa,
diğerlerinin mezkur işleri tamamlaması gerekir.
544- İnsan, başka birisinin cenaze işleriyle
ilgilendiğinden emin olursa, cenaze işleriyle ilgilenmesi gerekmez. Ancak bu
konuda şüphesi veya zannı olursa, ilgilenmesi gerekir.
545- Cenazenin yıkanma, kefenlenme, namaz veya
defin işlerinin batıl olarak yapıldığını bilen kimse, mezkur işleri yeniden
yapmalıdır. Ama batıl olduğuna dair zannı olur veya doğru yapılıp yapılmadığı
hususunda şüpheye düşerse, mezkur işleri yapması gerekmez.
546- Cenazeyi yıkamak, kefenlemek, üzerine namaz
kılmak ve gömmek için velisinden izin alınmalıdır.
547- Kadının yıkanma, kefenlenme ve gömülme
işlerine müdahale edecek velisi, kocasıdır. Daha sonra, ölüden miras alan
erkekler, kadınlardan önce gelirler ve miras alma hususunda öncelikli olan
kimse, bu işte de önceliklidir.
548- Birisi; "Ben ölünün velisi veya
vasisiyim" ya da; "Ölünün velisi tarafından, yıkama, kefenleme ve
gömme işleri hakkında izinliyim" der ve bu şeylerle ilgili olarak bir
başkasının iddiası olmazsa, mezkur işleri yapmak ona ait olur.
549- Ölü kendisinin yıkanma, kefenlenme, kabre
konulma ve namazıyla ilgili olarak velisi dışında bir başkasını [yetkili
olarak] belirlerse, farz ihtiyat gereği her ikisinin izin vermeleri gerekir.
Elbette, ölünün bu işlerle yetkili olarak belirlediği kimsenin, bu vasiyeti
kabul etmesi gerekmez; ama kabul ettiği takdirde, vasiyete uygun hareket
etmelidir.
CENAZELERİN YIKANMASI İLE İLGİLİ HÜKÜMLER
550- Cenazeye üçer defa gusül vermek farzdır:
1) Sidr ile karışık suyla.
2) Kâfur ile karışık suyla.
3) Normal su ile.
551- Sidr ve kâfur, suyun muzaf suya
dönüşeceğine sebep olacak ölçüde fazla ve yine "sidr ve kâfurla
karıştırılmamış sudur" denecek ölçüde az olmamalıdır.
552- Gereken miktarda sidr ve kâfur bulunmazsa,
farz ihtiyat gereği bulunan miktarın suya katılması gerekir.
553- Hac için ihrama giren kimse, sa'yı
tamamlamadan önce Safa ve Merve arasında ölürse, kâfurlu suyla yıkanmamalıdır
ve onun yerine normal suyla yıkanmalıdır ve yine umre ihramındayken saçlarını
kısaltmadan önce ölürse, hüküm aynıdır.
554- Sidr ve kâfur veya bunlardan herhangi biri
bulun-mazsa ya da bulunur ama örneğin gasp olmasından dolayı kullanılması caiz
olmazsa, bulunmayanın yerine cenaze normal su ile yıkanmalıdır.
555- Ölüyü yıkayan kimsenin İmamiye Şiası ve
akıl sahibi olması ve ölüyü yıkamakla ilgili hükümleri bilmesi gerekir. Farz
ihtiyat gereği, bulûğ çağına da ermiş olmalıdır.
556- Ölüyü yıkayan kimse bu işi kurbet kastıyla
yapmalıdır yani ölüyü yıkama işini, Âlemlerin Rabbi'nin emrini yerine getirmek
için yapmalıdır. Bu niyetini üçüncü yıkamanın sonuna kadar sürdürürse yeterli
olur ve niyetini [her yıkamanın başında] yenilemesi gerekmez.
557- Zinadan doğmuş olsa da Müslüman çocuğu
yıkamak, farzdır. Kâfiri ve evladını yıkamak, kefenlemek ve gömmek caiz
değildir. Çocukluktan deli olup bu durumu üzere bulûğa eren bir kimsenin,
baba-annesi veya onlardan herhangi birisi Müslüman olduğu takdirde, yıkanması
gerekir; onlardan hiçbirisi Müslüman olmazsa, onu yıkamak caiz değildir.
558- Düşük çocuk dört aylık veya dört aylıktan
daha fazla olursa, yıkanmalıdır. Dört aylık olmazsa, bir bez parçasına sarılıp
yıkanmadan kabre konulmalıdır.
559- Erkek kadını, kadın da erkeği yıkarsa, bu
yıkama batıldır. Ama kadın kocasını ve erkek de kendi eşini yıkayabilir. Fakat
müstehap ihtiyat gereği, kadın kocasını ve erkek de eşini yıkamamalıdır.
560- Yaşı üçü geçmeyen bir kız çocuğunu erkek
yıkayabildiği gibi, üç yaşını geçmeyen erkek çocuğunu da kadın yıkayabilir.
561- Erkek olan ölüyü yıkamak için erkek
bulunmazsa, aralarında akrabalık bağı bulunan ve mahrem olan meselâ, ana, kız
kardeş, hala ve teyze gibi veya süt emmek suretiyle mahrem olan kadınlar onu
yıkayabilirler. Aynı şekilde kadın olan ölüyü yıkayacak bir kadın bulunmazsa,
akrabalık veya süt emmek vasıtasıyla ona mahrem olan erkekler, elbise üzerinden
onu yıkayabilirler.
562- Ölü ve onu yıkayan, her ikisi de erkek veya
kadın olursa, cenazenin avret dışındaki yerlerinin açık olması caizdir. Ölü ve
yıkayıcı mahrem olurlarsa, yine hüküm aynıdır. [Ölü kadını yıkayan kimse mahrem
bir kadın da olsa, ancak cenazenin avret dışındaki yerleri açık olabilir.]
563- Ölünün avret yerine bakmak haramdır. Onu
yıkayan baktığı takdirde, günah işlemiş olur; ancak verilen gusül, batıl olmaz.
564- Ölünün herhangi bir yeri necis olursa,
mezkur yerin guslüne başlamadan önce yıkanmalıdır. Ölünün yıkama işine
başlanmadan önce bütün bedeninin temiz olması, müstehap ihtiyattır.
565- Ölüyü yıkama şekli, cenabet guslü gibidir.
Farz ihtiyat gereği, tertibî olarak yıkama mümkün olduğu takdirde, irtimasî
olarak yıkamamalıdırlar. Tertibî yıkamada bedenin üç kısmını ayrı ayrı suya
sokmayıp suyu üzerine dökmek, müstehap ihtiyattır.
566- Âdetli veya cünüp iken ölen bir kimseye,
hayız ve cenabet guslü vermek gerekmez; cenaze guslü yeterlidir.
567- Ölüyü yıkamak için ücret almak, caiz
değildir. Ancak yıkama öncesi gerekli hazırlıklar için ücret almak, haram
değildir.
568- Su bulunmaz veya suyu kullanmanın sakıncası
olursa, her yıkama yerine ölüye bir teyemmüm ettirilir.
569- Ölüye teyemmüm ettiren kimse, mümkün olduğu
takdirde ölünün elini toprağa vurarak yüzüne ve ellerinin üstüne çekebilir. Bu
şekilde mümkün olduğu takdirde, diri insanın eliyle ona teyemmüm ettirmek
gerekmez. Ancak her ikisini uygulamak, müstehap ihtiyata uygundur.
CENAZENİN KEFENLENMESİYLE İLGİLİ HÜKÜMLER
570- Müslümanın cenazesini "izar, kamis=gömlek ve lifafe" olmak üzere üç parça
bezle kefenlemek gerekir.
571- İzar, bedenin göbekten dize kadar olan
kısmını örtmelidir. Göğüsten ayak üzerine kadar uzun olması daha iyidir. Farz
ihtiyat gereği, kamis=gömlek omuzdan
baldırın yarısına kadar olan kısmı tamamen örtmelidir. Lifafe, baş ve ayak
tarafları düğümlenebilecek kadar uzun olmalıdır. Eni ise, bir tarafı diğer
tarafının üzerine gelecek kadar olmalıdır.
572- İzarın, göbekten dize kadar örten miktarı,
kamisin de omuzdan baldırın yarısına kadar örten miktarı, kefenin farz olan
miktarıdır. Önceki hükümde açıklanan fazla miktar, kefenin sünnet miktarıdır.
573- Vârisler baliğ olur ve önceki hükümde
açıklanan kefenin farz miktarından daha fazlasının kendi paylarından alınmasına
izin verirlerse, sakıncası yoktur. Farz ihtiyat gereği, kefenin farz
miktarından fazlası ve yine ihtiyat edilerek alınması gerekli görülen miktar,
baliğ olmamış vârisin hissesinden alınmamalıdır.
574- Bir kimse, önceki iki hükümde açıklanan
kefenin sünnet miktarını geriye bıraktığı malın üçte birinden alınmasını yahut
malının üçte birinin, -ister masraf yerlerini asla belirtmesin, ister sadece
bir bölümünü belirlesin- kendi masrafları için harcanmasını vasiyet etmişse,
kefenin sünnet miktarı onun malının üçte birinden alınabilir.
575- Kefeninin malının üçte birinden alınmasını
vasiyet etmeyen ölünün, normal olarak şanına yakışır şekilde olacak kefen ve
defnin farzlarından olan diğer masrafları, malının aslından alınabilir.
576- Kadının kefeni mal sahibi olsa dahi,
kocasına aittir. Yine talâk bölümünde açıklanacağı üzere kadına ric'î talâk
verilir ve iddeti tamamlanmadan önce ölürse, kefeni kocasına aittir. Eğer
kocası bulûğ çağına ermemiş veya deli olursa, kocasının velisi kadının kefenini
onun malından vermelidir.
577- Yakınları, ölünün hayatta iken nafakasını
vermekle yükümlü olsalar da, öldükten sonra kefenini temin etmek onların
üzerine farz olmaz.
578- Farz ihtiyat gereği, kefen için
kullanılacak üç bez, altından ölünün bedeni görünecek kadar ince olmamalıdır.
579- Başka bir şey bulunmasa bile, gasp edilmiş
bir şeyle ölüyü kefenlemek caiz değildir. Eğer kefen gasp edilmiş olur ve
sahibi de razı olmazsa, kabre konulmuş olsa da ölünün üzerinden çıkarılması
gerekir. Yine ölüyü laşe hayvanın derisiyle kefenlemek de caiz değildir.
580- Cenazeyi necis bir şeyle ve saf ipekten
yapılmış bezle kefenlemek, caiz değildir; ama çaresizlik hâlinde olursa
sakıncası yoktur. Farz ihtiyat gereği, zaruret durumu dışında, cenaze altın
dokumalı bezle de kefenlenmemelidir.
581- Normal hâlde yani zaruret olmaksızın eti
yenmeyen bir hayvanın yününden veya kılından yapılmış olan bezle ölüyü
kefenlemek, caiz değildir. Ancak eti yenen hayvanın derisi, elbise denilecek
şekilde yapılırsa, onunla cenaze kefenlenebilir. Yine eti yenen hayvanın kılı
ve yününden kefen yapılırsa, sakıncası yoktur. Ancak müstehap ihtiyat gereği bu
ikisinden kefen yapılmamalıdır.
582- Kefen, ölüye ait olan veya ona ait olmayan
necaset vasıtasıyla necis olduğunda, eğer kefen zayi olmayacaksa, necis olan
miktarı yıkanmalı veya kesilip çıkarılmalıdır. Ancak kabre konulmuş olursa,
kesilmesi daha iyidir. Hatta ölünün bu amaçla dışarı çıkarılması ona karşı
saygısızlık sayılırsa, kesilmesi farz olur. Eğer necis olan miktarın yıkanması
veya kesilmesi mümkün olmazsa, değiştirilmesi mümkün olduğu takdirde kefeni
değiştirilmelidir.
583- Hac veya umre için ihram giymiş bir kimse
ölürse, diğerleri gibi kefenlenmesi gerekir; başını ve yüzünü örtmenin
sakıncası yoktur.
584- İnsanın, sağlığında kendi kefenini, sidr ve
kâfuru-nu hazırlaması, müstehaptır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder