21 Temmuz 2012 Cumartesi

CENAZELERLE İLGİLİ HÜKÜMLER

542- İmamiye Şiası öldüğünde onu yıkamak, kefenlemek ve üzerine namaz kılıp bir kabre gömmek, her mükellef için bir farzdır; ancak bazıları yaparsa, bu görev diğerlerinin üzerinden kalkmış olur. Hiç kimse bu görevi yapmazsa, bütün herkes günah işlemiş olur. Farz ihtiyat gereği İmamiye Şiası olmayan Müslüman da aynı hükmü taşır.
543- Ölünün işleriyle ilgilenen biri olursa, diğerlerinin teşebbüs etmeleri farz olmaz. Ancak o, yarıda bırakırsa, diğerlerinin mezkur işleri tamamlaması gerekir.
544- İnsan, başka birisinin cenaze işleriyle ilgilendiğinden emin olursa, cenaze işleriyle ilgilenmesi gerekmez. Ancak bu konuda şüphesi veya zannı olursa, ilgilenmesi gerekir.
545- Cenazenin yıkanma, kefenlenme, namaz veya defin işlerinin batıl olarak yapıldığını bilen kimse, mezkur işleri yeniden yapmalıdır. Ama batıl olduğuna dair zannı olur veya doğru yapılıp yapılmadığı hususunda şüpheye düşerse, mezkur işleri yapması gerekmez.
546- Cenazeyi yıkamak, kefenlemek, üzerine namaz kılmak ve gömmek için velisinden izin alınmalıdır.
547- Kadının yıkanma, kefenlenme ve gömülme işlerine müdahale edecek velisi, kocasıdır. Daha sonra, ölüden miras alan erkekler, kadınlardan önce gelirler ve miras alma hususunda öncelikli olan kimse, bu işte de önceliklidir.
548- Birisi; "Ben ölünün velisi veya vasisiyim" ya da; "Ölünün velisi tarafından, yıkama, kefenleme ve gömme işleri hakkında izinliyim" der ve bu şeylerle ilgili olarak bir başkasının iddiası olmazsa, mezkur işleri yapmak ona ait olur.
549- Ölü kendisinin yıkanma, kefenlenme, kabre konulma ve namazıyla ilgili olarak velisi dışında bir başkasını [yetkili olarak] belirlerse, farz ihtiyat gereği her ikisinin izin vermeleri gerekir. Elbette, ölünün bu işlerle yetkili olarak belirlediği kimsenin, bu vasiyeti kabul etmesi gerekmez; ama kabul ettiği takdirde, vasiyete uygun hareket etmelidir.

CENAZELERİN YIKANMASI İLE İLGİLİ HÜKÜMLER

550- Cenazeye üçer defa gusül vermek farzdır:
1) Sidr ile karışık suyla.
2) Kâfur ile karışık suyla.
3) Normal su ile.
551- Sidr ve kâfur, suyun muzaf suya dönüşeceğine sebep olacak ölçüde fazla ve yine "sidr ve kâfurla karıştırılmamış sudur" denecek ölçüde az olmamalıdır.
552- Gereken miktarda sidr ve kâfur bulunmazsa, farz ihtiyat gereği bulunan miktarın suya katılması gerekir.
553- Hac için ihrama giren kimse, sa'yı tamamlamadan önce Safa ve Merve arasında ölürse, kâfurlu suyla yıkanmamalıdır ve onun yerine normal suyla yıkanmalıdır ve yine umre ihramındayken saçlarını kısaltmadan önce ölürse, hüküm aynıdır.
554- Sidr ve kâfur veya bunlardan herhangi biri bulun-mazsa ya da bulunur ama örneğin gasp olmasından dolayı kullanılması caiz olmazsa, bulunmayanın yerine cenaze normal su ile yıkanmalıdır.
555- Ölüyü yıkayan kimsenin İmamiye Şiası ve akıl sahibi olması ve ölüyü yıkamakla ilgili hükümleri bilmesi gerekir. Farz ihtiyat gereği, bulûğ çağına da ermiş olmalıdır.
556- Ölüyü yıkayan kimse bu işi kurbet kastıyla yapmalıdır yani ölüyü yıkama işini, Âlemlerin Rabbi'nin emrini yerine getirmek için yapmalıdır. Bu niyetini üçüncü yıkamanın sonuna kadar sürdürürse yeterli olur ve niyetini [her yıkamanın başında] yenilemesi gerekmez.
557- Zinadan doğmuş olsa da Müslüman çocuğu yıkamak, farzdır. Kâfiri ve evladını yıkamak, kefenlemek ve gömmek caiz değildir. Çocukluktan deli olup bu durumu üzere bulûğa eren bir kimsenin, baba-annesi veya onlardan herhangi birisi Müslüman olduğu takdirde, yıkanması gerekir; onlardan hiçbirisi Müslüman olmazsa, onu yıkamak caiz değildir.
558- Düşük çocuk dört aylık veya dört aylıktan daha fazla olursa, yıkanmalıdır. Dört aylık olmazsa, bir bez parçasına sarılıp yıkanmadan kabre konulmalıdır.
559- Erkek kadını, kadın da erkeği yıkarsa, bu yıkama batıldır. Ama kadın kocasını ve erkek de kendi eşini yıkayabilir. Fakat müstehap ihtiyat gereği, kadın kocasını ve erkek de eşini yıkamamalıdır.
560- Yaşı üçü geçmeyen bir kız çocuğunu erkek yıkayabildiği gibi, üç yaşını geçmeyen erkek çocuğunu da kadın yıkayabilir.
561- Erkek olan ölüyü yıkamak için erkek bulunmazsa, aralarında akrabalık bağı bulunan ve mahrem olan meselâ, ana, kız kardeş, hala ve teyze gibi veya süt emmek suretiyle mahrem olan kadınlar onu yıkayabilirler. Aynı şekilde kadın olan ölüyü yıkayacak bir kadın bulunmazsa, akrabalık veya süt emmek vasıtasıyla ona mahrem olan erkekler, elbise üzerinden onu yıkayabilirler.
562- Ölü ve onu yıkayan, her ikisi de erkek veya kadın olursa, cenazenin avret dışındaki yerlerinin açık olması caizdir. Ölü ve yıkayıcı mahrem olurlarsa, yine hüküm aynıdır. [Ölü kadını yıkayan kimse mahrem bir kadın da olsa, ancak cenazenin avret dışındaki yerleri açık olabilir.]
563- Ölünün avret yerine bakmak haramdır. Onu yıkayan baktığı takdirde, günah işlemiş olur; ancak verilen gusül, batıl olmaz.
564- Ölünün herhangi bir yeri necis olursa, mezkur yerin guslüne başlamadan önce yıkanmalıdır. Ölünün yıkama işine başlanmadan önce bütün bedeninin temiz olması, müstehap ihtiyattır.
565- Ölüyü yıkama şekli, cenabet guslü gibidir. Farz ihtiyat gereği, tertibî olarak yıkama mümkün olduğu takdirde, irtimasî olarak yıkamamalıdırlar. Tertibî yıkamada bedenin üç kısmını ayrı ayrı suya sokmayıp suyu üzerine dökmek, müstehap ihtiyattır.
566- Âdetli veya cünüp iken ölen bir kimseye, hayız ve cenabet guslü vermek gerekmez; cenaze guslü yeterlidir.
567- Ölüyü yıkamak için ücret almak, caiz değildir. Ancak yıkama öncesi gerekli hazırlıklar için ücret almak, haram değildir.
568- Su bulunmaz veya suyu kullanmanın sakıncası olursa, her yıkama yerine ölüye bir teyemmüm ettirilir.
569- Ölüye teyemmüm ettiren kimse, mümkün olduğu takdirde ölünün elini toprağa vurarak yüzüne ve ellerinin üstüne çekebilir. Bu şekilde mümkün olduğu takdirde, diri insanın eliyle ona teyemmüm ettirmek gerekmez. Ancak her ikisini uygulamak, müstehap ihtiyata uygundur.

CENAZENİN KEFENLENMESİYLE İLGİLİ HÜKÜMLER

570- Müslümanın cenazesini "izar, kamis=gömlek ve lifafe" olmak üzere üç parça bezle kefenlemek gerekir.
571- İzar, bedenin göbekten dize kadar olan kısmını örtmelidir. Göğüsten ayak üzerine kadar uzun olması daha iyidir. Farz ihtiyat gereği, kamis=gömlek omuzdan baldırın yarısına kadar olan kısmı tamamen örtmelidir. Lifafe, baş ve ayak tarafları düğümlenebilecek kadar uzun olmalıdır. Eni ise, bir tarafı diğer tarafının üzerine gelecek kadar olmalıdır.
572- İzarın, göbekten dize kadar örten miktarı, kamisin de omuzdan baldırın yarısına kadar örten miktarı, kefenin farz olan miktarıdır. Önceki hükümde açıklanan fazla miktar, kefenin sünnet miktarıdır.
573- Vârisler baliğ olur ve önceki hükümde açıklanan kefenin farz miktarından daha fazlasının kendi paylarından alınmasına izin verirlerse, sakıncası yoktur. Farz ihtiyat gereği, kefenin farz miktarından fazlası ve yine ihtiyat edilerek alınması gerekli görülen miktar, baliğ olmamış vârisin hissesinden alınmamalıdır.
574- Bir kimse, önceki iki hükümde açıklanan kefenin sünnet miktarını geriye bıraktığı malın üçte birinden alınmasını yahut malının üçte birinin, -ister masraf yerlerini asla belirtmesin, ister sadece bir bölümünü belirlesin- kendi masrafları için harcanmasını vasiyet etmişse, kefenin sünnet miktarı onun malının üçte birinden alınabilir.
575- Kefeninin malının üçte birinden alınmasını vasiyet etmeyen ölünün, normal olarak şanına yakışır şekilde olacak kefen ve defnin farzlarından olan diğer masrafları, malının aslından alınabilir.
576- Kadının kefeni mal sahibi olsa dahi, kocasına aittir. Yine talâk bölümünde açıklanacağı üzere kadına ric'î talâk verilir ve iddeti tamamlanmadan önce ölürse, kefeni kocasına aittir. Eğer kocası bulûğ çağına ermemiş veya deli olursa, kocasının velisi kadının kefenini onun malından vermelidir.
577- Yakınları, ölünün hayatta iken nafakasını vermekle yükümlü olsalar da, öldükten sonra kefenini temin etmek onların üzerine farz olmaz.
578- Farz ihtiyat gereği, kefen için kullanılacak üç bez, altından ölünün bedeni görünecek kadar ince olmamalıdır.
579- Başka bir şey bulunmasa bile, gasp edilmiş bir şeyle ölüyü kefenlemek caiz değildir. Eğer kefen gasp edilmiş olur ve sahibi de razı olmazsa, kabre konulmuş olsa da ölünün üzerinden çıkarılması gerekir. Yine ölüyü laşe hayvanın derisiyle kefenlemek de caiz değildir.
580- Cenazeyi necis bir şeyle ve saf ipekten yapılmış bezle kefenlemek, caiz değildir; ama çaresizlik hâlinde olursa sakıncası yoktur. Farz ihtiyat gereği, zaruret durumu dışında, cenaze altın dokumalı bezle de kefenlenmemelidir.
581- Normal hâlde yani zaruret olmaksızın eti yenmeyen bir hayvanın yününden veya kılından yapılmış olan bezle ölüyü kefenlemek, caiz değildir. Ancak eti yenen hayvanın derisi, elbise denilecek şekilde yapılırsa, onunla cenaze kefenlenebilir. Yine eti yenen hayvanın kılı ve yününden kefen yapılırsa, sakıncası yoktur. Ancak müstehap ihtiyat gereği bu ikisinden kefen yapılmamalıdır.
582- Kefen, ölüye ait olan veya ona ait olmayan necaset vasıtasıyla necis olduğunda, eğer kefen zayi olmayacaksa, necis olan miktarı yıkanmalı veya kesilip çıkarılmalıdır. Ancak kabre konulmuş olursa, kesilmesi daha iyidir. Hatta ölünün bu amaçla dışarı çıkarılması ona karşı saygısızlık sayılırsa, kesilmesi farz olur. Eğer necis olan miktarın yıkanması veya kesilmesi mümkün olmazsa, değiştirilmesi mümkün olduğu takdirde kefeni değiştirilmelidir.
583- Hac veya umre için ihram giymiş bir kimse ölürse, diğerleri gibi kefenlenmesi gerekir; başını ve yüzünü örtmenin sakıncası yoktur.
584- İnsanın, sağlığında kendi kefenini, sidr ve kâfuru-nu hazırlaması, müstehaptır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder