24 Temmuz 2012 Salı

İmam Humeyni Tam İlmihal

RAHMAN VE RAHİM ALLAH'IN ADIYLA


Hamd, âlemlerin Rabbi Allah'a mahsustur. Allah'ın salât ve selâmı yaratıkların en üstünü
Hz. Muhammed (s.a.a) ve tertemiz Ehlibeyti'ne, lâneti ise kıyamete kadar onların bütün düşmanlarına olsun.






TAKLİT HÜKÜMLERİ

Hüküm 1- Müslümanın Usûl-i Din (dinin temel inançları) hususundaki inancı delile dayalı olmalıdır. Ancak dinin zarurî [=Müslümanların hepsinin kabullendiği tartışma götürmeyen kesin] hükümleri dışında ya müçtehit olup hükümleri delillerden çıkarabilmeli ya bir müçtehidi taklit yani onun emirlerine göre hareket etmeli ya da üzerine düşen görevini yerine getirdiğinden emin olabilecek bir şekilde ihtiyat etmelidir; örneğin müçtehitlerden bazılarının görüşüne göre haram, bazılarının görüşüne göre de haram olmayan bir ameli yapmamalı ve yine bazılarına göre farz ve bazılarına göre müstehap bilinen bir ameli de yapmalıdır. Böylece müçtehit olmayan ve ihtiyata uyamayan kimselerin bir müçtehidi taklit etmeleri gerekir.

2- Hükümlerde taklit etmek, bir müçtehidin fetvalarına göre amel etmek demektir. Taklit edilecek müçtehit erkek, bulûğ çağına ermiş, akıllı, Şia-i İsna Aşeriyye (=İmamiyye Şiası), helâlzâde, yaşayan ve adil olmalıdır. Yine farz ihtiyat gereği, taklit edilecek müçtehit dünyaya düşkün olmamalı ve bilgi açısından diğer müçtehitlerden üstün olmalı, yani Allah'ın hükmünü anlamada kendi zamanında yaşayan müçtehitlerin hepsinden daha üstün olmalıdır.

3- Müçtehit ve müçtehitler arasında en bilgili olanını üç yolla tanımak mümkündür:
1) İnsanın kendisinin bu hususta kesin bilgi edinmesi; meselâ, kendisi ilim ehlinden olup müçtehidi ve müçtehitler arasında en bilgili olanı tanıma gücüne sahip birisi olması gibi.
2) Müçtehidi ve müçtehitler arasında en bilgili olanını tanıma gücüne sahip iki adil ve âlim şahıs, bir kimsenin müçtehit veya müçtehitler arasında en bilgili olduğunu tasdik etmeleri ki, bu da diğer iki adil âlimin onların sözlerine karşı çıkmaması şartıyla olur.
3) Müçtehit ve müçtehitler arasında en bilgili olanını tanıyabilecek güçte olan ve sözleri insana güven veren bir grup ilim ehlinin [=ulemanın] bir kimsenin müçtehit veya müçtehitler arasında en bilgili olduğunu tasdik etmesi.

4- Müçtehitler arasında en bilgili olanını  tanımak zor olursa, en bilgili olduğunu zannettiği bir kimseyi taklit etmeli; hatta bir kimsenin müçtehitler arasında en bilgili olduğuna zayıf bir ihtimal verir ve başkasının ondan daha bilgili olmadığını biliyorsa, farz ihtiyat gereği onu taklit etmelidir. Eğer bir kimsenin nazarında diğerlerine göre en bilgin, ancak birbirleriyle bilgi açısından aynı mertebede olan bir kaç kişi varsa, onlardan herhangi birisini taklit etmelidir.

5- Müçtehidin fetvasını elde etmenin dört yolu vardır:
1) Müçtehidin kendisinden işitmek.
2) Müçtehidin fetvasını nakleden iki veya bir adil[1][1] kişiden işitmek.
3) Güvenilir ve doğru konuşan bir kimseden işitmek.
4) Müçtehidin ilmihâl kitabında görmek, elbette insan onun doğruluğuna güveniyorsa.
6- İnsan müçtehidin fetvasının değiştiğine dâir kesin bilgisi olmazsa, ilmihâl kitabında yazılı olana göre amel edebilir; fetvasının değiştiğine ihtimal verirse, araştırması gerekmez.

7- En bilgili müçtehidin fetva verdiği konuda [şer'î hükümde], onun mukallidi, yani onu taklit eden kimse, başka bir müçtehidin fetvasına uyamaz. Ama eğer fetva vermez de "İhtiyata uygun, şu şekilde amel etmektir." derse, meselâ; "Namazın üçüncü ve dördüncü rekâtında tesbihat-ı er-baa yani, 'Subhanellahi ve'l-hamdu lillahi vela ilâhe illel-lahu vellahu ekber' zikrini üç defa tekrarlamak ihtiyata uygundur." derse, mukallit, ya farz ihtiyat denen bu ihtiyata uyup üç defa okur veya farz ihtiyat gereği ilmi en bilgili müçtehitten daha az, ama diğer müçtehitlerden daha üstün olan başka bir müçtehidin fetvasına uyar; eğer o, bir defa söylemeyi yeterli görüyorsa bir defa söyleyebilir.
En bilgili müçtehit; "Hüküm, üzerinde teemmül edilmesi (=genişçe durulması) gereken veya işkallı (=sakıncalı) bir hükümdür." derse, yine aynı durum geçerlidir.

8- En bilgili müçtehit, bir konuda fetva verir ve daha sonra o hususta ihtiyata uygun bir hüküm açıklarsa, meselâ, "Necis kap, bir defa çok suda yıkanırsa pak olur; ancak üç defa yıkamak ihtiyata uygundur." derse, onu taklit eden şahıs bu konuda başka bir müçtehidin fetvasına göre hareket edemez; en bilgili müçtehidin ya vermiş olduğu fetvasına veya fetvadan sonra açıklamış olduğu ve "müstehap ihtiyat" denilen ihtiyata uymalıdır. Ancak başka bir müçtehidin fetvası, ihtiyata daha uygun olursa, o zaman onun fet-vasına göre de amel edebilir.

9- İlk taklit eden kimsenin ölmüş olan müçtehidi taklit etmesi, caiz değildir. Ama ölmüş olan müçtehidin taklidinde kalmanın sakıncası yoktur. Ancak ölmüş olan müçtehidin taklidinde kalmak, yaşayan müçtehidin fetvasına dayalı olmalıdır. [Yani ölmüş olan müçtehidi taklit etmek konusunda hayatta olan bir müçtehidin fetvasına göre davranmalıdır.] Bazı konularda yaşayan bir müçtehidin fetvalarına göre amel etmiş olan kimse, o müçtehidin ölümünden sonra tüm konularda onu taklit edebilir.

10- Bir konuda, bir müçtehidin fetvasına göre amel eder ve onun ölümünden sonra da aynı konuda yaşayan bir müçtehidin fetvasına uyarsa, aynı hususta yeniden, ölmüş olan müçtehidin fetvasına uyamaz.
Ama hayatta olan müçtehit, konuyla ilgili olarak fetva vermeyip, ihtiyat eder ve onu taklit eden de bir süre o ihtiyata uyarsa, tekrar ölmüş olan müçtehidin fetvasına dönebilir. Meselâ, bir müçtehit namazın üçüncü ve dördüncü rekâtında tesbihat-ı erbaa yani "Subhanellahi ve'l-hemdu lillahi vela ilâhe illellahu vellahu ekber" zikrini bir defa söylemeyi yeterli bilir ve onu taklit eden kimse de buna uyarak bir müddet bir defa okur, daha sonra o müçtehit dünyadan göçer ve yaşayan müçtehit, bunun üç defa okunmasını farz ihtiyat bilir ve onu taklit eden de bir müddet bu ihtiyata göre amel edip üç defa okursa, tekrar vefat eden müçtehidin fetvasına dönüp bir defa okuyabilir.

11- İnsanın genellikle ihtiyaç duyduğu şer'î hükümleri öğrenmesi farzdır.

12- İnsan, hükmünü bilmediği bir konuyla karşılaşırsa, en bilgili müçtehidin fetvasını elde edinceye kadar bekleyebileceği gibi, ihtiyat etmek mümkünse ihtiyata uygun da hareket edebilir. Hatta eğer ihtiyat mümkün olmaz ve o işi yapmak bir sakınca doğurmazsa, bir yöne karar verir ve sorup öğreninceye kadar da öyle davranabilir. Ancak sonradan hakikate veya müçtehidin fetvasının zıddına hareket ettiği anlaşılırsa, yaptığı amelleri yenilemelidir.

13- Bir kimse, müçtehidin fetvasını başka birine söylerse, müçtehidin fetvası değiştiğinde, fetvanın değiştiğini ona iletmesi gerekmez; ama fetvayı söyledikten sonra hata yaptığını anlarsa, mümkün olduğu takdirde yaptığı yanlışlığı gidermelidir.

14- Amellerini bir müddet taklit etmeden yapan bir mükellefin amelleri, ancak gerçek mükellefiyetine amel ettiğini anlaması ya da amelleri, önceden taklit etmesi gerektiği müçtehidin fetvalarına veya fiilen taklit etmesi gereken müçtehidin fetvalarına uygun olması durumunda sahihtir.

"TAHARET" TEMİZLİK HÜKÜMLERİ

MUTLAK VE MUZAF SU


15- Su ya mutlaktır, ya muzaf. Muzaf su; bir şeyden çıkarılan karpuz suyu, gül suyu gibi veya başka bir şeyle karışmış örneğin, artık kendisine su denilmeyecek şekilde çamur ve benzeri bir şeyle karışmış suya denir. Bunlar dışında kalanlar da mutlak sudur. Bu da beş kısımdır:
1) Çok su (kür su)
2) Az su (kalil su)
3) Akarsu
4) Yağmur suyu
5) Kuyu suyu

1- Çok Su


16- Çok su; uzunluğu, genişliği ve derinliğinden her biri üç buçuk karış ölçeğinde olan bir kabı dolduracak miktardaki suya denir. Onun ağırlığı 383 kilo 906 gramdır. [Elbette bu miktarı dikkate almak ihtiyata uygundur, ama] bize göre en doğru görüş, çok suyun miktarının 377 kilo 419 gram oluşudur.

17- İdrar ve kan gibi necis olan şeylerden biri çok suya karışır ve onlar vasıtasıyla suyun tat, koku ve renginden biri bozulursa, su necis olur; aksi takdirde su necis olmaz.

18- Çok suyun kokusu necasetten başka bir şey vasıtasıyla değişirse, necis olmaz.

19- Kan gibi necasetler çok su miktarından fazla olan bir suya değerse ve suyun bir bölümünün tat, koku ve renginden birini değiştirirse, değişmeyen kısım, çok su miktarından az olursa suyun bütünü necis olur; ancak kalan kısım çok su miktarı kadar veya daha fazla olursa, yalnızca kokusu, rengi ya da tadı değişen kısım, necis olur.

20- Çok suya bağlı olan fıskiye, necis suya karışırsa onu pak eder. Ama, necis suyun üzerine damla damla dökülürse onu pak etmez. Fakat fıskiye üzerine bir şey takarlar ve damlalara ayrılmadan necis suya ulaşır ve ona karışırsa yine pak eder.

21- Çok suya bağlı bir musluk altında yıkanan necis bir şeyden dökülen su, eğer çok suya bağlı olur ve necasetin koku, renk ve tadını almazsa temizdir.

22- Çok suyun bir miktarı buz tutar ve geriye kalan kısmı da çok su miktarına ulaşmazsa, necaset değdiğinde necis olduğu gibi buzdan eriyen kısım da necistir.

23- Çok su miktarında olan bir suyun, bu miktardan azalıp azalmadığında şüpheye düşülürse, çok su hükmündedir; yani necis olan bir şey onunla pak olur ve necasetin ona isabet etmesiyle necis olmaz. Çok su miktarından az olan bir suyun, çok su miktarına ulaşıp ulaşmadığında şüpheye düşülürse, çok suyun hükmünü taşımaz.

24- Suyun, çok su miktarında olduğu iki yolla anlaşılır:
1) İnsanın kendisinin tespit etmesiyle
2) İki adil erkeğin bildirmesiyle.

2- Az Su


25- Yerden kaynamayan ve çok su miktarından az olan suya "az su" denir.
26- Az su necis bir şeyin üzerine dökülür veya necis bir şey ona isabet ederse, necis olur. Ama yukarıdan hızla necis bir şeyin üzerine dökülürse, necis şeye değen kısmı necis, yukarıda kalan kısmı ise temizdir. Yine fıskiye gibi tazyikle aşağıdan yukarıya basılan suyun üste olan kısmına necaset değerse, aşağıdaki kısmı necis olmaz; fakat necaset alt kısma ulaşırsa yukarısı da necis olur.
27- Necaseti gidermek için necis olan bir şey üzerine dökülen ve ondan ayrılan az su necistir. Necasetin giderilmesinden sonra necislenmiş şeyi yıkamak için üzerine dökülüp ondan ayrılan az sudan da kaçınmak gerekir. Ama idrar ve dışkı mahallini temizleme amacıyla kullanılan az su beş şartla paktır:
1) Kullanılan suyun necaset vasıtasıyla tadının, kokusunun ve renginin değişmemesi.
2) Başka bir necasetin ona değmemesi.
3) İdrar ve dışkıyla birlikte kan gibi başka bir necasetin dışarı çıkmaması.
4) Suyun içinde dışkı zerrelerinin belli olmaması.
5) Çıkış yerinin kenarlarına normal miktardan fazla necasetin değmemesi.

3- Akarsu

28- Akarsu, yerden kaynayan ve akma hâlinde olan suya denir; örneğin kanal ve pınar suları gibi.
29- Akarsu, çok su miktarından az bile olsa, necaset değdiğinde tadı, kokusu ve renginden biri necaset vasıtasıyla değişmedikçe paktır.
30- Akarsuya necaset değerse, necaset vasıtasıyla tadı veya kokusu ya da rengi değişen miktarı necistir. Kaynağa bağlı olan kısmı, çok sudan az bile olsa paktır. Kanalın diğer kısımları ise çok su miktarı kadar olur veya tadı, kokusu ve rengi bozulmamış bölüm vasıtasıyla kaynağa bağ-lıysa [yani kaynakla diğer kısımlar arasında kopukluk olmaksızın pak suyla bağlantılıysa] paktır; aksi hâlde necistir.
31- Akmayan çeşme suyu, ondan su alındığında tekrar kaynıyorsa, akarsu hükmündedir; yani ona necaset değdiğinde, necaset vasıtasıyla tadı, kokusu ve renginden biri değişmediği sürece temizdir.
32- Nehir kenarında biriken ama akarsuya bağlı olan durgun su, akarsu hükmündedir.
33- Bazı zamanlar kaynayan ve bazen kuruyan örneğin kışın kaynayan ve yazın kaynaması kesilen bir pınar sadece, kaynadığı zamanlarda akarsu hükmündedir.
34- Hamam havuzunun suyu, çok su miktarından az olsa bile, çok su miktarında olan bir depoya bağlı olduğu sürece akarsu hükmündedir.
35- Musluk ve duşlardan akan hamam borularındaki su, çok su miktarındaki suya bağlıysa, akarsu hükmündedir. Şebeke borularındaki su ise çok su miktarındaki suya bağlı olursa, çok su hükmündedir.
36- Yer üzerinde akan, ancak yerden kaynamayan su, çok su miktarından az ise necaset değdiğinde necis olur. Ama hızla yukarıdan aşağıya dökülürse, alt kısmı necasete değdiğinde üst kısmı necis olmaz.

4- Yağmur Suyu

37- Üzerinde necasetin kendisi bulunmayan necaset-lenmiş bir şeye, bir defa yağmur yağarsa, yağmurun değdiği yerler pak olur; halı, elbise ve benzeri şeyleri sıkmak da gerekmez. Ama iki üç damla yağmasının da faydası olmaz; "yağmur yağıyor" denecek şekilde yağması gerekir.
38- Yağmur, necaset üzerine yağar ve başka bir yere de sızarsa, sızan su kendisiyle birlikte necaset taşımaz ve necasetin tadını veya kokusunu yahut rengini almazsa paktır. Öyleyse yağmur, kan üzerine yağar ve etrafa sızarsa, sızan suda bir zerre kan olur veya kanın tadını veya kokusunu yahut rengini almışsa necistir.
39- Bir yapının tavanı veya damı üzerinde necasetin kendisi bulunursa, necis şeye değip tavandan veya damdaki oluktan dökülen su, yağmur yağdığı müddetçe temizdir. Yağmur kesildikten sonra, dökülmekte olan suyun necasete değdiği anlaşılırsa necistir.
40- Necis olan yere (toprağa) yağmur yağarsa temiz olur. Eğer yağmur akar ve tavan altındaki necis bir yere ulaşırsa orayı da temizler.
41- Necis bir toprak, yağmur vasıtasıyla çamur olur ve su onu kaplarsa, temiz olur; ama yalnızca nemlenirse temiz olmaz.
42- Yağmur suyu bir yerde toplanırsa, çok su miktarından az bile olsa, yağmur yağdığı zaman, içerisinde necis bir şeyi yıkasalar ve su, necasetin tadını veya kokusunu yahut rengini almazsa, o necis şey temiz olur.
43- Necis bir yere serili olan pak yaygı üzerine yağmur yağar ve necis yer üzerinden akarsa; yaygı necis olmaz, yer de pak olur.

5- Kuyu Suyu

44- Yerden kaynayan kuyu suyu, çok su miktarından az olsa bile, ona necaset değdiğinde, necaset dolayısıyla tadı veya kokusu yahut rengi değişmezse temizdir. Ne var ki necasetlerden bazısı isabet ettiğinde konuyla ilgili tafsilatlı kitaplarda açıklandığı üzere belirli miktarda su çıkarılması müstehaptır.
45- Kuyuya düşen necaset vasıtasıyla suyun tadı veya kokusu yahut rengi bozulursa, kuyudaki mevcut su, ancak meydana gelen bozulma yok olduktan ve kuyudan kaynayan suyla karıştıktan sonra temiz olur.
46- Bir çukurda biriken ve çok su miktarından az olan yağmur suyuna veya başka bir suya, yağmur kesildikten sonra necaset değerse necis olur.